Öfke Öğretici Olabilir!

featured

Öfkenin Öğrettikleri

Midwest hastanesi acil servisindeki bir hemşire, kendisine kritik bir durumdaki beş kişinin getirildiğini bildiren bir mesaj aldı. Zaten gergin olan durum, yaralananlardan birinin hemşirenin eşi olması yüzünden daha da karmaşık bir hal almıştı. Diğer dört kişi onun tanımadığı bir aileydi. Doktorların ve hemşirelerin büyük çabasına karşın, beş kişi de öldü.

Onları öldüren neydi? Bir bina çökmesi mi? Bir otobüs kazası? Arabalı bir silahlı saldırı mı? Bir yangın mı?

Onları öfke öldürmüştü.

Kırsal bölgedeki bir yolda arabanın biri diğerini geçmeye çalışmıştı. Ama iki sürücü de vazgeçmeyi kabul etmemişti. Yan yana, daha avantajlı bir yere geçmeye çalışarak, öfkeyle beslenerek, ileri doğru yarışmışlardı. İkisi de artık her şey için çok geç olana kadar kendilerine doğru gelen üçüncü bir arabayı fark etmemişti.

Hemşirenin eşi o öfkeli sürücülerden biriydi.

Birbirini geçmeye çalışan iki adam yabancıydılar -hiç karşılaşmamışlardı. Birbirlerine böyle bir öfke duymaları için hiçbir neden yoktu, yine de hiddetten gözleri dönmüştü, bunun tek nedeni birinin diğerini geçmek istemiş olmasıydı. Hayatta kalan sürücüye karşı dava açılmıştı.

Bazı resmi görevlilerin bugün ülkemizde meydana gelen araba kazalarının bir numaralı nedeni olduğuna inandıkları öfkenin yol açtığı bu trajik kaza üç aileyi perişan etmişti.

Hepimiz öfkeliyken araba kullanmış olabiliriz, ama şans eseri pek azımız böyle aşırı sonuçlar yaşarız. Bununla birlikte, bu iki adamın yaptığı gibi öfkenin oluşmasına izin vermek, hayatlarımızdaki önemli bir olumsuz güç olabilir. Öfkemizi, o bizi kontrol etmeden önce bizim onu kontrol edebilmemiz için sağlıklı bir biçimde ifade etmeyi öğrenmemiz gerek.

Öfke, doğal halinde, dışavurumu yalnızca birkaç saniyeden birkaç dakikaya kadar süren doğal bir duygudur. Örneğin, sinemada sırada beklerken birisi aradan girmeye çalışırsa bu kişiye bir dakikalığına öfkelenmek bizim için sadece doğal bir şeydir. Öfkemizi ifade ederek doğal biçimde yaşarsak -bir dakikalığına bekleyip kendi olağan akışı içinde geçmesine izin verirsek- daha iyi olabiliriz. Ancak ya öfkemizi patlayarak uygun olmayan bir biçimde ifade ettiğimizde ya da öfkemizi birikecek biçimde bastırdığımızda sorunlar ortaya çıkmaktadır. Bir duruma ya hak ettiğinden daha fazla öfkeleniriz ya da hiç öfke göstermeyiz.

Bastırılmış öfke kolayca uçup gitmez, tamamlanmamış iş haline gelir.

Küçük bir parça öfkenin üstesinden gelmezsek, bu öfke bir yere, genellikle yanlış bir yere gitmek zorunda kalana kadar giderek büyür. O iki sürücü de eski öfkelerle çok doluydu ve birbirleriyle karşılaştıklarında bu öfke patladı. Bir iki saniyeden çok olmayan bir süre içinde volkanlar gibi patladılar.

Öfkenin birikmesiyle ilgili diğer sorun, bizi inciten insanlar hareketlerinin sorumluluklarını üzerlerine almaya istekli olsalar bile bunun yeterli olmamasıdır. Özür dileseler, biz de bu özrün içten bir özür olduğuna inansak da öfkeli halimiz devam eder, işte bu eski öfkedir. Bu öfke değişik ve beklenmedik biçimlerde defalarca yüzeye çıkabilir.

Birçok kişi öfkeyi göstermenin yanlış olduğu ailelerde yetişmiştir.

Bazı kişiler de en küçük sorunun bile hiddet boyutuna yükseldiği ailelerde büyür. Bu doğal duyguyu ifade etmek için hiç iyi bir rol modelimiz olmamasında şaşacak bir şey yok. Öfkenin neyle ilgili olduğunu anlamak yerine, onu sorgular, geçerli olup olmadığını merak eder, yanlış yere koyar yani onu yaşamak dışında yapabileceğimiz hemen her şeyi yaparız. Ama öfke normal bir tepkidir, doğru zamanda, doğru yerde ve uygun ölçülerde olursa yararlıdır. Örneğin, araştırmalar öfkeli hastaların daha uzun yaşadıklarını göstermiştir defalarca. Bunun nedeninin duygularını dışa vurmaları mı, yoksa daha iyi bir bakım talep etmeleri mi olduğunu bilmiyoruz. Gerçekte bildiğimiz, öfkenin eyleme yol açtığı ve çevremizdeki dünyayı kontrol etmemize yardımcı olduğudur. Ayrıca hayatlarımızda uygun sınırlar oluşturmamıza da yardımcı olur. Uygunsuz, şiddetli ya da zarar verici olmadığı sürece öfke yararlı ve sağlıklı bir tepki olabilir.

Bedenin en önemli uyarı sistemlerinden biri olarak öfke otomatik bir biçimde bastırılmamalıdır. Öfke bizi incitilmekte olduğumuz ya da ihtiyaçlarımızın duyulmadığı konusunda uyarır; birçok durumda normal ve sağlıklı bir tepki olabilir. Diğer yandan, suçluluk gibi, bir şeylerin inanç sistemimize uymadığının bir işareti de olabilir. Arada sırada ortaya çıkan, zarar verici boyutları ayarlanmış öfke sağlıklıdır. Bazen, sorunlara yol açan duygularla ilgili olarak ne yaptığımızı ya da yapmadığımızı gösterir. Çoğunlukla kendi öfkemizden öylesine korkar ve onu öyle büyük bir ölçüde yadsırız ki artık onun farkında olmayız.

Öfke yaşamlarımızı tüketen korkunç bir hayvan olmak zorunda değildir.

O sadece bir duygudur. Onu aşırı boyutlarda çözümlemek ya da doğru, uygun veya haklı olup olmadığını sorup durmak üretken bir şey değildir. Böyle yapmak, duygulara bile sahip olup olmadığımızı öğrenmeye çalışmaktır. Öfke sadece budur; bir duygu. Yargılanması değil, yaşanması gereken bir duygudur. Diğer tüm duygularımız gibi öfke de bir iletişim biçimidir, bize bir mesaj getirmektedir.

Ne yazık ki bir çoğumuz bu mesajı işitmez. Onu nasıl yaşayacağımızı çoğu kez bilmeyiz. Öfke içindeki insanlara “Ne hissediyorsunuz?” diye sorulduğunda, “Düşünüyorum da …” diyerek yanıt vermeye başlarlar. Bu duygusal bir soruya verilen zihinsel bir yanıttır. Yüreğimizden değil aklımızdan gelmektedir.

İçimizdeki duygularla ilişki halinde olmamız gerekir.

Kimi zaman insanlar için bunu yapmak çok zordur, böyle zamanlarda gözlerini kapatıp bir ellerini karınlarına koymalarını sağlamak onlara yardımcı olabilir. Bu basit hareket onların hissettikleri şeylerle ilişkiye geçmelerine yardımcı olur, bunun nedeni olasılıkla duygunun sadece beyni değil bedeni de kullanması olabilir. Duygularımızla ilişki içinde olmak toplumumuza hemen hemen yabancı bir fikirdir: bizler bedenlerimizle hissetmeyi unutmuşuzdur. Düşüncelerimizi duygularımızdan ayırma eğilimi gösteririz genellikle. Düşüncelerimizin egemen olmasına izin vermeye alışmışızdır; bu yüzden duygularımızı ve bedenlerimizi unuturuz. Bir tümcede kaç kez “Böyle hissediyorum” ifadesi yerine “Düşünüyorum” ifadesini kullandığınıza dikkat edin.

Öfke bize incinmişliklerimizin üstesinden gelmemiş olduğumuzu söyler.

İncinme o anki acıdır, öfkeyse çoğu kez süregelen bir acıdır. Bu incinmeleri biriktirip onlarla ilgilenmediğimiz ve doğru adrese yönlendirmediğimiz sürece öfkemiz büyür. Birçok incinmeyi biriktirebiliriz içimizde, bu durum da onları bir düzene koymamızı son derece zorlaştırır ve en sonunda da öfkeyi fark etmek bile aşırı güç bir iş haline gelir. Duygu dünyasıyla birlikte yaşamaya öylesine alışmışızdır ki bu duygu dünyasını kim olduğumuzun bir parçası olarak düşünmeye başlarız. Kendilerimizi kötü insanlar olarak görmeye başlarız. Öfke kimliğimizin bir parçası haline gelir. Eski duygularımızı kimliğimizden ayrıma işine başlamalıyız. İyi biri olduğumuzu hatırlamak, kim olduğumuzu hatırlamak için bu öfkeden kurtulmalıyız.

Başka insanlara karşı öfkeli olmanın yanı ısıra, kendimize karşı da öfkeli, yaptığımız ya da yapmadığımız şeyler konusunda çok kızgın olabiliriz. Öfkeleniriz, çünkü, çoğunlukla kendi duygularımız pahasına karşımızdaki kişileri memnun etmeye çalışırken, kendimize ihanet etmiş gibi hissederiz kendimizi. Kendi ihtiyaçlarımız ve isteklerimizi kabul edip karşılığını veremediğimizde öfkeleniriz. Bize hak ettiklerimizi vermedikleri için “onlara” çok kızdığımızı biliriz, ama ilk önce hak ettiklerimizi kendimize vermediğimiz için yine kendimize öfkelendiğimizi hiç fark etmeyiz. Kimi zaman ihtiyaçlarımız olduğunu kabul etmek konusunda son derece dik başlı davranırız, çünkü bizim toplumumuzda ihtiyaç duymak zayıflıkla eşit görülmektedir.

Öfkemizi içe döndürdüğümüzde, bu öfke kendini çoğu kez depresyon ya da suçluluk duygularıyla ifade eder. İçeride tutulan öfke geçmişle ilgili izlenimlerimizi değiştirir ve şimdiki gerçeklikle ilgili görüşlerimizi çarpıtır. Bu eski öfkenin tümü sadece karşımızdaki kişilerle değil, kendimizle de tamamlanmamış bir haline gelir.

Öfkemizi içeride tutup “onun patlamasına izin vererek”, başkalarını ve kendilerimizi suçlayarak aşırı bir uçtan bir diğerine atlayıp durma eğilimi gösteririz. Öfkenin kendisini doğal biçimiyle ifade etmesine izin vermiyoruz, bu yüzden onun kötü bir şey olduğunu düşünmemizde şaşılacak bir yan yok. Bağıran insanları, sadece kendimiz bağırmadığımız için değil, aynı zamanda huzurlu ya da öfkeden kurtulmuş olduğumuz anlamına gelmediği için de kötü huylu biri olarak düşünmemizde şaşılacak bir şey yok.

 

Yaşam Dersleri, Elisabeth Kübler-Ross

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
vir_sl_
Virüslü

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Uygulamayı Yükle

Uygulamamızı yükleyerek içeriklerimize daha hızlı ve kolay erişim sağlayabilirsiniz.

Giriş Yap

Mor Puhu | Gizli Mabet ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!