Kalp, akıl, merkez, iç, esas, cevher, anlamlarını taşır. Fiil halinde kullanılınca, devirmek, zihninde evirip çevirmek, bozmak, duruma uymak, değiştirmek, bir şeyi bulunduğu halden bir başka hale çevirmek, altını üstüne getirmek manalarını ifade etmektedir. Kalbe kalp denilmesi, çeşitli etkiler sebebiyle sürekli bir değişim içerisinde bulunmasından ya da insanın maddî ve manevî varlığının özünü oluşturmasındandır. Kalp için kabiliyetlerin toplamı , ruh ve nefis arasında insaniyeti tahakkuk ettiren nurani bir vâsıta, insanın iç dünyası gibi tarifler de yapılmıştır (Abubakirov,2009).
Tasavvufta da kalp her şeyin merkezindedir. Fiziki kalbin kanla dokuları beslemesi gibi, manevi kalp de hikmet ve nur yayarak ruhu besler. Kalbin işlevleri egonun işlevleri ile örtüşmektedir. Egoda savunma mekanizmalarıyla id, süperego ve dış gerçeklik arasında denge sağlamaktadır. Tasavvufta kalp İlahi hitabın mahalli ve muhatabıdır. Marifet ve irfan denilen tasavvufi bilginin kaynağıdır. İlahi isim ve sıfatların en mükemmel şekilde tecelli ettiği yerdir. İmam Gazali eserlerinde kalbi şöyle tanımlamıştır; ‘Kalp cilalı bir aynadır. Üzerinde birikmiş toz perdesini silip temizlemelisin, çünkü o ilahi sırların nurunu yansıtmak üzere yaratılmıştır.’ Erzurumlu İbrahim Hakkı (d. 1703/ v.1780), Marifetname adlı eserinde kalbin farklı aşamalardan geçerek değiştiğini belirtir ve yedi hali olduğunu söyler. “İlk halinde kalp aklı kullanır, hakkı batıldan ayırıp, mü’min olur. İkinci halinde (sadr-ul kalp), mütefekkir olup, göğüs genişliği bulur. Üçüncü halinde (hubbet-ül kalp), gam ve neşeyi unutur. Yani sevince de üzüntüye de nötrdür. Dördüncü halinde, muhcet’ül-kalptir. Yani kalbin ruhu ve canıdır. Bu durumda kalp, Allah’tan gelen cemali tecelli ile, nefsden gelen celâlî tecellinin arasını ferasetle farkını bilir. Kalbin beşinci hali de şeğâftır.Bu mertebede kalp dünya sevgisinden kurtulur. Altıncı halinde kalp fuad adını alır, bu aşama da kalpte Rahmani düşünceler oluşup, nefsani ilhamlardan kurtulur, Cemâle mazhar olur. Yedinci tavrında; süveydadır, doğruluk elde edip dost olur.”
Robert Frager “Manevi kalp tıpkı fiziki kalp gibi işlev görür. Fiziki kalp, insanın en merkezî yerine yerleşiktir; manevî kalp ise alt benlik ile ruh arasında bir yere yerleşmiştir. Fizikî kalp bedeni düzenler; manevi kalp ise psişeyi düzenler. Kalbin bir yüzü maneviyat âlemine öbür yüzü ise alt benlik âlemine ve negatif özelliklerimize dönüktür. Fiziki kalp yaralandığında, hastalanırız ve eğer aşırı derecede hasar görürse ölürüz. Eğer manevi kalbimiz nefsin (ya da alt benliğin) negatif karakteristiklerine boyanırsa, manen hastalanırız. Eğer kalbimiz tamamen nefsin egemenliğine girerse, manevi yaşamımız sona erer der ve yaptığımız olumlu davranışların kalbimizi yumuşattığını ve olumsuz davranışların ise katılaştırdığını da ekler. Buraya kadar ifade ettiklerimizden anladığımız kadarıyla kalp ve davranışlar birbirinden etkilenmektedir. Kötü davranış ve düşünceler kalbin kararmasına, iyi olan davranış ve düşünceler ise kalbin parlamasına sebep olmaktadır. Tasavvufta bu iki kavram çok yer almakta ve çok şey ifade etmektedir. Kalbin kararması, basiretin kapanması, idrak gücünün azalmasını, farkındalığın yok olması ve manevi hassasiyetin azalması anlamlarını ifade eder. Kalbin parlaması, da anlaşılacağı üzere, basiretin ve idrakin açık olmasını, aklı selime sahip olmayı ve farkındalığı ifade eder. Sayar’ın da Sufi Psikolojisi adlı kitabında ifade ettiği gibi kalp erdem sahibi olmakla, tefekkürle ve Allah’ı anmakla uyanır, keskinleşir ve kalp, “Ölümlü insan bedeninde, manevi âlemlerden gelen enerjinin merkezi olan yegâne organdır.” Kalp yani gönül, bu anlamda, Allah’ın tecelli ettiği çok özel bir yerdir (Akdemir,2012).