Elözis Mabedi
Yunanistan’daki Elözis Mabedi ilk olarak Mısır’da inisiye edilmiş bir grup rahip tarafından kurulmuştu. Nasıl ki Delf Mabedi de aradan geçen yıllarla eski gücünü belli bir süre sonra yitirmiş ve eski gücüne Fisagor vasıtasıyla kavuşabilmişse, benzer bir süreç de Elözis Mabedinde yaşanmıştı. Fisagor’un Delf te yaptığını, Eflatun Elözis Mabedinin yeniden canlanmasını sağlamıştır.
Delf Mabediyle Elözis Mabetleri arasında inisiyatik bir fark vardı. Bu konuyla ilgili dünya üzerinde yayınlanmış hangi kitabı açarsanız açın Delf Mabedinin “Eril”, Elözis Mabedi ise “Dişil” inisiyasyonun uygulandığı mabetler olduğunun yazılmış olduğunu görürsünüz. Bu ne demektir? Bunun cevabı yine Mısır İnisiyasyonlan’nda gizlidir.
Mısır’da hem dişil hem de eril inisiyasyon bir arada uygulanmaktaydı. Dişil olarak tanımlanan inisiyasyon genel Mısır İnisiyasyonu’nun birinci bölümünü, eril inisiyasyon ise ikinci ve son bölümünü ifade etmekteydi.
İsis ile sembolleştirilen inisiyasyon biçimi dişil inisiyasyona, Osiris’le sembolleştirilen inisiyasyon ise eril inisiyasyona karşılık gelmekteydi. Bu inisiyasyonlardan geçen rahiplerin İsis rahibi ya da Osiris rahibi olarak isimlendirilmelerinin nedeni buydu.
Tam bir inisiyasyondan geçmek bu her iki aşamayı da tamamlamakla mümkün olsa da, bunlardan sadece İsis İnisiyasyonu’nu geçtikten sonra Eflatun’da olduğu gibi Osiris İnisiyasyonu’nu tamamlamamış olan çok sayıda inisiye olmuştur.
Delf Mabedi başından beri eril inisiyasyonun merkezi olduğu için kendisi de bir Osiris rahibi olan Fisagor’un nasıl Delf Mabedi’ne gitmesi son derece bu işin doğası gereği idiyse, bir İsis rahibi olan Eflatun’un da dişil inisiyasyona bağlı bir mabet olarak kurulmuş olan Elözis Mabedi’ne gitmesi o kadar doğaldı.
Delf’te Apollon Kültü adı altında oluşturulan inisiyatik çalışmalara karşılık Elözis’te Demeter Kültü olarak isimlendirilen bir inisiyasyon merkezi oluşturulmuştu. Bu gelenek Eflatun tarafından da sürdürülmüştür.
Eflatun’un Gizli İnisiyasyonu: Elözis Sırları
Elözis rahipleri tarafından daima, Mısır kökenli olan İsis İnisiyasyonu’nun ezoterik bilgileri burada öğretilmekteydi ama bu sırlar, Eflatun ve diğer Yunanlı rahiplerce şairane ve insanda hayranlık uyandıracak mitolojik motiflere büründürülerek, mabettekilere açık dış halkaya ise kapalı bir tarzda aktarılmıştı.
Oluşturulan mitolojik metinlerin altında hep Mısır’a özgü sırları görmek mümkündür. Bu metinlerin ana konusu, ruhun öyküsüyle ilgilidir. Yani onun süptil (ince) alemden süfli (kaba) aleme inişinin burada ıstırap çekişinin ve sonra yeniden yükselerek yukarılara tırmanışının ve nihayet İlâhi Yaşam’a yeniden kavuşmasının sembolize edilmesiydi. Başka bir deyişle ruhun düşüş ve tekrar kurtuluş draranını Helenvari bir edayla gözler önüne serilişiydi.
Bir anlamda sadeleştirilmiş diyebileceğimiz öğretinin geneline baktığımızda, yaşamın temelde kefaret ödeme ya da sınanma olgusu olarak tanımlandığını görürüz. Bu anlayışa göre yaşam insana verilen bir armağandır. Çünkü sınanması için bir araç ve bunun sonunda elde edeceği ruhsal yükselişle tekamülünü sürdürmesine bir olanak sağlanmış olunmaktadır. Kendisine armağan olarak verilmiş olan bu yaşamın öncesinde ve sonrasında, insan, ilâhi bir geçmiş ile ilâhi bir geleceğin sonsuz imkanlarını keşfetmekteydi.
Küçük Sırlar’dan Büyük Sırlara Geçiş
Elözis’te de inisiyasyonun birinci aşamasından ikinci aşamasına geçiş, tıpkı diğer inisiyasyonlarda olduğu gibi özel ayin ve ritüeller eşliğinde gerçekleştirilmekteydi. Bu ritüeller aynı zamanda psişik tecrübelerin ve ruhsal irtibatların ınisiye adayına yaşatıldığı özel günlerdi.
Mabede kabul edildikleri günden itibaren arınma çalışmalarıyla günlerini geçiren inisiye adaylarına artık inisiyasyonun birinci derecesine ait sırların açıklanacağı bu özel gün geldiğinde bu hakkı elde edebilen öğrenciler mabedin avlusuna getirilirdi. Ve ardından bir rahip gelerek kendilerine kısa bir açıklamada bulunurdu. Bu aynı zamanda, bundan sonra olacakların da kısa bir özeti niteliğindeydi:
”Ey sırların müritleri, şu anda eşiğin önünde bulunuyorsunuz. Az sonra görecekleriniz sizi şaşkınlığa uğratacak, işte o an, içinde yaşamakta olduğunuz hayatın yalancı ve muğlâk hayallerden ibaret bir dokuma olduğunu anlayacaksınız. Sizi bir zulmet alanı gibi sarıp sarmalamakta olan uyku, rüyalarınızı da günlerinizi de alıp götürmektedir. Tıpkı gözden dalga dalga kaybolup giden kalıntılar gibi.. Fakat ötelerde ebedi ışık mekânı yayılıp gitmektedir. Persephone yardımcınız olsun ve zulmet nehrini geçip Semavi Demeter’e nasıl ulaşılacağını size öğretsin. ”
Mabede yeni kabul edilmiş adaylar da bu törene alınır fakat bu ayini sadece bir tiyatro gibi dışarıdan izlemelerine müsade edilirdi.
Ayine katılan rahipler yarım daire oluşturmuş bir şekilde küçük sırların açıklanacağı inisıye adaylarının çevresini kuşatmaktaydılar. Bu grubun içinde bulunan mabedin kabinesi bir adım öne çıkarak son bir ikazda bulunurdu. Bu aynı zamanda töreni izlemekte olan yeni adaylara da bir uyarı anlamı taşımaktaydı:
”Az sonra mabedimizin küçük sırları sizlere açıklanacak. Fakat sırlara saygısızlık etmek için gelmiş olanların vay haline!… Mabedemizin koruyucu Tanrıçası onları tüm yaşamları boyunca izleyecek ve avını karanlıklar aleminde de elinden kaçırmayacaktır!”
Mabede yeni katılanların izledikleri bununla kısıtlıydı. Çünkü bundan sonra yaşanacakları görmelerine izin verilmemekteydi. Ayinin bundan sonraki bölümüne, bir yıl süren çalışmalardan sonra hak edebilenler şahit olabilmekteydi. Küçük Sırlar’ın açıklanacağı grup avludan alınıp, mabedin içinde ayinin düzenleneceği salona getirilirken, avluda kalanlara, içeride yaşananların temsili olarak canlandırıldığı bir tiyatro seyrettirilmekteydi.
İçeride ruhsal irtibata dayalı ritüel gerçekleştirilirken dışarıda kalan mabedin çömez adaylan, rahipler tarafından sahneye konulan bu tiyatroyu izleyerek içeride olanlar hakknıda bir bilgi sahibi olabiliyorlardı.
Bu tiyatro oyunundaki Tanrı ve Tanrıçalar’la konuşma sahnelerinin gerçeği, içeride ruhsal irtibatla gerçekleştirilen çalışmalara karşılık gelmekteydi. Dış halkaya seyrettirilen tiyatronun ana temasını, öz bakımından mükemmel bir yapıya sahip olan ruhun, dünyaya doğduktan sonra girdiği şuursuz halinin sembolik bir tasviri oluşturmaktaydı.
Tiyatro, Hermes rolüne bürünmüş rahibin şu sözleriyle noktalanıyordu:
” Şuuru kararmış durumda bulunan ey yeni müritler… Seyretmiş olduğunuz bu öykü sizin öykünüzdür. Şu sözü aklınızdan hiç çıkartmayın ve üzerinde; derin derin düşünün:
Bedenleniş olgusu, hayatlar varlıkları ölüler haline dönüştüren feci bir yıkımdır. Bir zamanlar siz gerçek hayatı yaşamıştınız. Ama sonra, esrarlı bir cazibeye kapılıp yer küresel uçurumun içine düştünüz ve bedenin esareti altına girdiniz. Şu anda içinde bulunduğunuz haliniz mukadder bir rüyadan başka bir şey değildir. Gerçek anlamda sadece geçmiş ve gelecek mevcuttur. Kendinizi hatırlamaya ve yarınlarınızı görmeye gayret ediniz. ”
İçerdekilere bizzat yaşatılarak, dışardakilere ise bir tiyatro sahnesinde izlettirilerek gösterilen “Küçük Sırlar” bu şekilde rahip adaylarına aktarılmış oluyordu. Bu ayinsel tören her yıl düzenleniyordu. Buna karşılık Büyük Sırlar kutlamaları ise beş yılda bir yapılmaktaydı. Buradan da Küçük Sırlar aşamasının bir, Büyük Sırlar aşamasının ise dört yıl sürdüğünü anlıyoruz.
Toplam beş yılllık bir eğitimin ardından düzenlenen Büyük Sırlar kutlamaları tam dokuz gün sürmekteydi. Tören, oluşturulan kortejin Atina ile Elözis arasında bulunan çeşitli yerleşim birimlerini dolaşmasıyla başlardı. Kendi yerleşim birimlerinden geçen korteji halk, büyük bir sevgiyle ellerinde meşalelerle karşılardı.
Sekizinci günün sonunda Elözis mabedine geri dönen kortejdeki Büyük Sırlar aşamasını bitirecek olan rahiplere birer asa ve içinde sırların anahtarı bulunduğu söylenilen mühürlenmiş bir sepet hediye edilirdi. Fakat bu sepetin mührünü inisiyasyonun üçüncü aşamasını bitirinceye kadar inisiye adaylarının açmasına izin verilmezdi.
Fisagor Okulu’nun ikinci aşaması ile birlikte inisiye adaylarının parapsişik yeteneklerinde önemli gelişmeler olurdu. Durugörü, astral seyahat gibi fenomenleri rahatlıkla gerçekleştirebilen inisiye adaylarından asıl beklenen, ilham almaya başlamasıydı. Yani kendi başına üst ruhsal planlardan ve kendi serbest şuurundan bilgi çekip bunu aktarabilecek duruma gelmesi hedeflenmekteydi.
İnisiye adayının üst planlarla bu teması başladığında, öğrencide birtakım değişiklikler meydana gelirdi ki, bu değişim inisiyatörlerince derhal farkedilirdi. Bu, inisiye adayının, adaylıktan gerçek bir inisiye safhasına geçmiş olduğunun göstergesiydi. Artık o da inisiyatörleri gibi, o büyük zincirin bir halkası olmuş demekti. Eflatun bu aşamayı mağaradan çıkış olarak sembolize etmiştir.
Kuşkusuz ki, diğer inisiyasyonlarda olduğu gibi Eflatun’un Öğretisi de hayli zorlu bir yolda yürünmekle anlaşılabilmekte ve sırlara ancak bu zorluklara katlanabilenler ulaşabilmekteydi. Zaten Eflatun da bizzat bu zorluğu kendisi şöyle dile getirmişti:
”Dünyada yaşarken ıstırap insanlara merhameti öğretir. Burada karşılaşacağınız zorluklar ise, size sırlar bilgisini öğretecektir. İşte bu nedenle, Eflatun’un rahipleri “Işığa kavuşabilmek için karanlığa meydan okumak gerekir” diyordu.”