Solunum mekanizmamız doğarken geçirdiğimiz solunum travmasının bir sonucu olarak şifaya ihtiyaç duyar. İlk nefesimiz sıvıyla dolu, acıtıcı ve sırtımıza vurulmasının bir sonucuydu. Hayatta her ne zaman zor anlar yaşasak nefesimizi tutma eğilimi gösteririz. Bu da tüm mekanizmayı bir bakıma durdurur. Böylece o zor anın gerilimini bedene hapseder. Çok geçmeden biz nefes alma kapasitemizin ancak %20’sini kullanıyor olur böylece enerji kapasitemizi de %20 ye çekmiş oluruz (Vas LSR, 2016).
Kaburga nefesi; Kaburga nefesi ciğerlerin sadece %20’lik bölümünün kullanılmasına imkân tanır. Sadece uykuda oksijen ihtiyacının karşılanmasını sağlayabilir.
Diyafram nefesi; Alt veya karın solunumu da denilen bu nefes alma modeli ciğerlerin altında yapışık bulunan diyafram kasının aşağı ve yukarı hareketi ile belirlenir.
Bire bir buçuk oranında akciğerlerin genişlemesini ve hava dolmasını sağlar. Yeterlilik oluşturabildiğinde 2500-2700 cl arasında olan akciğer hacmi 5500-7000 cl ye kadar genişletilebilir.
Aslında dünyaya gelindiği an itibariyle yaşam diyafram nefesi alarak başlar. Bebeklerin sesinin bukadar çok çıkabilmesinin, diyafram nefesiyle ilişkili olduğu düşünülmektedir.
Köprücük kemiği nefesi (clavicular solunum); Köprücük kemiğinin hareketi ile akciğerlerin yukarı doğru genişlemesini sağlayan daha çok şarkıcıların kullandığı yumuşak damak, farenks ve larenksin kullanılmasında kolaylık sağlayan bir tekniktir. Sığ bir nefes alma tekniğidir ve göğüsten alınan nefesin çoğu gerekli yerlere ulaşmaz ve maksimum eforla minimum fayda sağlar. Mesela astım hastaları göğüs nefesini kullanırlar (Kartal M, 2018). Bir araştırmada göğüs nefesinin vücudun savunma mekanizmasında görevli olan T lenfositlerin üretiminde elzem olan sitokin maddesini azalttığı saptanmıştır. Ayrıca beyin, sinir ve kalp hastalıkları riskini arttıran homosistein adlı aminoasitin üst solunum yollarında arttığı belirtilmiştir (Şinik E, 2019).
Kaynak Pdf;
Nefes Terapisinin Genel Sağlık ve Kadın Sağlığı Üzerine Etkileri